Küçükkken sabahları kalktığımda aklımın hâlâ yerinde olup olmadığını anlamak için 2+2, 3+4 gibi küçük toplama işlemleri yapardım. Sonuçlar doğru olunca da çok sevinirdim.
Ben küçükken kuzenim, “Dondurmacılar, dondurma külahlarının sivri kısmıyla kulaklarını karıştırır” demişti. Ben de inanmıştım. Hâlâ külahların sivri kısımlarını yemeyip çöpe atarım.
Küçükken, kayınvalide, kayınbirader gibi başında “kayın” olan kelimeleri “sayın” diye anlardım. Babaannemi hiç sevmeyen annemin, ondan neden sayın diye bahsettiğine akıl erdiremezdim.
Ablama, “Nasıl olup da koca bir günü canın sıkılmadan evde oturarak geçiriyorsun?” demiştim. “Büyüyünce insanın canı sokakta oynamak istemez ki” cevabını vermişti. Uzunca bir süre büyüyüp büyümediğimi anlamak için kendime, “Canın sokakta oynamak istiyor mu?” diye sormuştum.
Küçükken Atatürk’ün soyadını “Diyorki” sanıyordum. Ama napiyim, televizyonun başına her geçtiğimde, Atatürk’ün resmi çıkar, bir kadının sesi de, “Atatürk diyorki” derdi.
Bundan çok utanıyorum ama küçükken, “eğer bir gün babaannem ölürse sevdiğim dizilerin olmadığı bir gün ölsün” istiyordum.
Dedemle parka gittiğimiz bir gün TRT’ciler çekim yapıyordu. Beni de oynarken çektiler. Yayın günü bütün aile, o çocuk programını izlemek için televizyon başına geçti. Kendimi ekranda görünce “Beni niye parkta unuttunuuuz?” diye gözyaşlarına boğulmuştum.
Çocukken balık yediğim zaman susuzluktan ölsem de günlerce kendimi tutardım. Çünkü su içtiğimde karnımda yeniden canlanacaklarını sanıyordum.
Küçükken Edip Akbayram’ın ismini Edi zannederdim. Yani o, benim için “Edi Pakbayram”dı.
Küçükken abimle hep Karaoğlancılık oynardık. O Karaoğlan olurdu, beni de Bizans askeri yapardı. Sonra da evire çevire döverdi. Çok mühim bir şey yaptığımı sandığım için canım yansa bile hiç sesimi çıkarmazdım.
Küçükken biri bana, “Arabanın gazıyla frenine aynı anda basarsan araba uçar” demişti. Ben de inanmıştım.
Küçükken üzerinde, “soğuk hava deposu” yazan bir bina görmüştüm. “Acaba neden depoluyorlar ki?” diye merak etmiştim. Çünkü hava o gün zaten çok soğuktu.
Küçükken babaannem vedalaşırken babama, “Yolun açık olsun” derdi. Arabayla giderken hep trafik lambalarına bakardım. Yeşil yanıyorsa, “Hah, babaannemin duası kabul oldu” diye sevinirdim. Ne safmışım yaa.