Tabakta kalan son çileği de pastanın üstüne özenle yerleştiren Duygu, zor bir işi daha başarmanın sevinciyle, derin bir nefes aldı. Sevgililer günü hazırlıklarında pasta yapma işini ilk sıraya koymuştu ki, akşama kadar pasta güzelce donup, kıvamını alsın. Hayatında ilk defa, en sevdiği pasta çilekli olan bir erkek tanımıştı Duygu. Cihan neredeyse her yönüyle, Duygu’ya hayatındaki pek çok ilki yaşatmıştı, ilişkiye başladıklarından beri. Şimdiye kadar çevresinde gördüğü bütün erkeklerin tam aksine, adam çok nazik, kibar, düşünceli ve ince ruhlu bir yapıya sahipti. Cihan’la hiç tanışmamış olsaydı, belki de dünyadaki bütün erkeklerin birer odun olduğu düşüncesiyle, sıradan ve renksiz hayatına devam edecekti Duygu.
“Cihan, canım aşkım, sevgililer günü sürprizlerime bayılacaksın” dedi Duygu, fotoğrafına bakıp iç geçirerek. Sonunda bütün duaları kabul olmuştu Duygu’nun. Hem tam istediği gibi bir sevgiliye sahip olmuştu, hem de 25 yıllık hayatı boyunca, hayatında ilk defa sevgililer gününü tek başına geçirmeyecekti. “Şeytanın bacağını kırdım sonunda, şükürler olsun” diye düşündü. Bu zamana kadar, sevgililer gününe dair birkaç şanssız tecrübe atlatmıştı. Hatta bir keresinde sevgililer gününden bir gün önce sevgilisi onu terk etmişti. O zamanlar bunalımı dibine kadar yaşamıştı. Sonraki birkaç sene boyunca da sevgililer gününün, neredeyse bir hafta öncesinden itibaren, bütün dünyayla bağlantısını keserek, kendini eve hapsedecek kadar abartmıştı durumu. Etrafta ellerinde güller ve hediye paketleri ile dolaşan çiftler görmeye tahammülü kalmamıştı. Televizyon bile seyretmezdi o dönemler, günün anlam ve önemine dair gıcık programlarla karşılaşmamak için.
Duygu, Cihan’ın en sevdiği börek olan paçangaları hazırlarken, bir yandan da son zamanlarda en sevdiği şarkıyı açtı internetten. “Oldu en sonunda oldu, bim bam bom. Rüyalarım gerçek oldu, bim bam bom. Duyduk duymadık demesin hiç kimse. İşte ilan ediyorum herkese. Oh oh oh, çok şükür dostlar, benim de artık bir sevgilim var. Hırsından çatlasın düşmanlar, şimdi benim de bir sevgilim var.” Kendisi de, bir yandan börekleri sararken, bağıra çağıra eşlik etti şarkıya. Sanki börek sarmıyordu da sanat eseri inşa ediyordu. Hayatında ilk defa bu kadar özene bezene yemek hazırlıyordu Duygu. “Akşam Cihan’ın gelmesine yakın kızartırsam, aşkım sıcak ve taze olarak yer börekleri” dedi kendi kendine.
“Artık kanepelerimi hazırlama işlemine geçebilirim” diye geçirdi içinden. “Daha meyveleri doğramam ve çikolataları bölmem ve en önemlisi de evi sevgililer gününe yakışır şekilde süslemem lazım” diye düşündü. Şimdiden yorulmaya başlamıştı. “Ama olsun, Cihan için her şeye değer. Adam iki aydır, sevgili olduğumuzdan beri, her buluşmaya ya çiçek ya da en sevdiğim çikolatalarla geldi. Kadın ruhundan anlıyor, canım aşkım benim” dedi. Duygu’nun bu kadar özenle kanepe yaptığını dışarıdan gören biri, onun Çin Seddi’ni yeni baştan inşa ettiğini düşünebilirdi o an. Başarıyla bitirdiği her işlemden sonra kendini kutlamayı da ihmal etmiyordu. Sabah hazırlanmaya başladığından beri, her anını, sevgililer gününü hayatında ilk defa yalnız geçirmeyecek olmanın haklı gururuyla yaşıyordu.
Sıcak bir kahve yorgunluğunu alır düşüncesiyle, kahvesini yudumlayarak, işleri biraz daha hızlandırdı. Bir yandan da “Her şey yetişir umarım” diye geçiriyordu içinden. Gerçi sabah Cihan’la konuştuğunda, akşamüzeri gideceği bir toplantının uzun sürme ihtimalinden bahsetmişti kendisine. Zaten biraz da bunun verdiği rahatlıkla, işleri, ağırdan alarak ve son derece özenerek hallediyordu. Yemek işine kısa bir ara verip süsleme işine girişti hemen. Önce kahvesini içerken, oturduğu yerde, gül yapraklarını ayırmaya başladı. Sokak kapısından başlayarak, evin her yerine serpiştirecekti gül yapraklarını. Yapraklarla işi bitince, mum dekorasyonu işine başladı. Aldığı gül yapraklı büyük mumları, kapıdan salona doğru geçiş yolu şeklinde sıraladı. Cihan bu romantik mumların ortasından geçerek, salona girecekti. Kim bilir ne kadar beğenecekti sürprizini. Gerçi Cihan romantizm konusunda Duygu’yu solda sıfır bırakırdı. Bir kadının bile olması gerektiğinden fazla romantik bir yapıya sahipti. Geçiş yolunun mumlarını hallettikten sonra, sıra geldi yüzen mumları hazırlamaya. Evde eline geçirdiği ne kadar büyük ve geniş cam kâse varsa, hepsinin içine önce su doldurup sonra kalpli kırmızı mumları yüzer şekilde yerleştirdi. “Yanınca ne kadar güzel görünecekler. Tanrım yine pek becerikli ve romantik gördüm kendimi” diye mırıldandı Duygu. Cihan’a aldığı hediye kol saatini kutusunun içinde sehpanın üzerine, birlikte çektirdikleri bir fotoğraftan baskı yaptırdığı kalpli yastığı da koltuğun üzerine koydu.
Hızlıca mutfağa dönerek yarım bıraktığı meyve doğrama işlemine geçti. Doğranan meyveleri ve tek tek böldüğü çikolataları günün anlam ve önemine yakışan cinsten kalpli tabaklara yerleştirip buzdolabına koydu. Giderek vakti daralıyordu. Hemen banyoya girip duş aldı ve ardından saçlarını güzelce kurutup, maşayla şekillendirdi. Sıra makyaja geldiğinde, sakinleşmek için gidip kendine bir kadeh şarap doldurdu. Heyecandan titreyen elleriyle bir yandan kırmızı şarabından yudumlayarak makyajını da başarıyla tamamladı.
“Giyinmeden önce gidip paçanga böreklerini kızartsam iyi olacak” diye düşündü. Kıyafetlerinin kızartma kokmasını istemiyordu. Koştur koştur mutfağa gidip börekleri nar gibi kızartıp, süslü tabaklarından birine güzelce yerleştirdi Duygu. Masayı hazırlamanın da vakti geldiğini düşünerek, önce siyah masa örtüsünü serdi ve onun da üzerine gül yaprakları ve küçük renkli taşlar serpti. Tabaklar ve bardakları da yerleştirdikten sonra şamdanı da masanın tam ortasına koydu ve hazırladığı yiyecekleri de getirdi masaya. Cihan’ın gelme vakti yaklaştıkça, heyecanı iyice artıyordu. “Acaba bana hediye ne aldı? Kesin yine tatlı, romantik ruhunu konuşturmuştur hediyemi seçerken” diye düşündü. Buzdolabındaki çilekli pasta tam istediği gibi olmuştu. Kreması tam kıvamında donmuş pastanın birkaç resmini çekti ve “Sürprizle ilgili aşkıma ufak bir ipucu göndermekten bir zarar çıkmaz” diye düşünerek, çilekli pastanın fotoğrafını Cihan’a gönderdi. Mesajına cevap gelmesini beklemeden gidip hemen giyinmeye başladı.
Sevgililer günü için özel olarak aldığı koyu kırmızı degaje yakalı elbisesini giyip, ayakkabılarını da kapı çaldığında giymek üzere yanına alarak salona geçti. Cihan’ın pastanın resmini görünce ne tepki verdiğini çok merak ediyordu. Telefonu eline aldı ama Cihan’dan cevap yoktu. “Toplantısı hala bitmedi herhalde” diyerek, kendini ikili koltuğa bırakıp, yarım bıraktığı şarabını yudumlamaya devam etti. Sanki az önce hiçbir şey yetişmeyecek diye telaşlanan kendisi değilmiş gibi, bu sefer de, beklemekten sıkılmıştı Duygu. Dakikalar geçtikçe iyice sabırsızlanıyordu ve üstelik Cihan’dan hala mesajına cevap gelmemişti. “Arayayım bari” diyerek telefonu eline aldı. Uzun uzun çaldırdı ama Cihan telefonu açmadı. İşinin bu kadar uzayacağını tahmin etmemişti. Cihan’dan cevap alamayınca, telaşlanarak, birkaç dakika arayla aramaya devam etti onu. Hiçbirinde açılmadı telefonu.
Belirsizlik, sinirlerini iyice germeye başlamıştı Duygu’nun. Aramalarına yanıt alamadığı gibi, Cihan, telefonu meşgule almıyor hatta mesaj da atmıyordu. “Telefonu arabada mı bıraktı acaba” diye düşündü aynı zamanda aramaya devam ederek. “Toplantısı ne kadar uzarsa uzasın, şimdiye kadar mutlaka gelmeliydi” diye geçirdi içinden. “Börekler soğudu, çilekli pasta da kaç saattir dışarıda duruyor, erimemiştir umarım” diye pastayı geri dolaba kaldırdı. Elinden telefonu da bırakmıyordu bir yandan sürekli aramaya devam ediyordu. “Telefonu yanında olsa mutlaka bir tepki verirdi herhalde. Şimdiye kadar neredeyse 60 cevapsız arama olmuştur ekranında. En iyisi bir de mesaj atayım” dedi kendi kendine. “Hayatım kaç saattir senden haber alamayınca merak ettim. Aramalarıma da cevap vermiyorsun. Her şey yolunda mı? Ne zaman geliyorsun” diye yazıp gönderdi Cihan’a.
Nihayet 10 dakika kadar sonra telefonun mesaj uyarısıyla irkildi Duygu. Hemen telefonu kapıp mesajı açtı. Mesajı okuyunca birden midesi bulanmaya, başı dönmeye başladı. Gözünün önü bile karardı adeta. Birkaç dakika boyunca, Cihan’ın mesajı, onun kendi sesinden çınlayıp durdu kulaklarında. “Sen ne yapışkan kızsın be! Düş artık yakamdan!” Sonrasıysa,dipsiz karanlık bir kuyu.